Geleceğe Dair Kaygılar ve Çağımızın Zorlukları: Namık Tan’dan Çarpıcı Analiz
İstanbul Milletvekili Namık Tan, küresel ve bölgesel sorunlar karşısında Türkiye'nin ve dünyanın karşılaştığı meydan okumaları ele aldığı kapsamlı bir konuşma yaptı. Geçmişten bugüne süregelen ve geleceği şekillendirecek olayları değerlendirerek, ülke olarak karşılaştığımız zorluklar ve kaçırılan fırsatlar üzerine derinlemesine bir bakış sunuyor.
İstanbul Milletvekili Namık Tan, yaşadığımız çağın getirdiği büyük değişim ve zorlukları değerlendirdiği bir konuşma yaparak, Türkiye’nin ve dünya genelinde yaşanan gelişmeleri eleştirel bir bakış açısıyla sundu. Tan, konuşmasında, global ve bölgesel düzeyde yaşanan olayların, toplumlar ve devletler üzerinde yarattığı baskıları ve tehditleri vurguladı.
Küresel ve Bölgesel Zorluklar
Namık Tan, konuşmasına dünya genelinde ve özellikle bölgesel olarak yaşanan çalkantılara dikkat çekerek başladı. Küresel ekonomi, sağlık, güvenlik ve çevre gibi alanlarda üst üste gelen krizlerle birlikte, özgürlükçü demokrasilere yönelik artan baskılardan ve büyük nüfus hareketlerinden bahsetti. Bu durumların dünya genelindeki tıkanıklıklara ve krizlere neden olduğunu belirtti. Ülkemizin bu tür global tehditlere karşı savunmasız kaldığını ve uluslararası arenada sergilediğimiz performansın eleştirilere açık olduğunu ifade etti.
Geçmişten Dersler ve Kaçırılan Fırsatlar
Tan, Türkiye’nin tarih boyunca önemli dönemlerde gerekli hazırlıkları yapmada yetersiz kaldığını, bu durumun tekrar eden hatalara ve atılım yapma fırsatlarının kaçırılmasına yol açtığını dile getirdi. IŞİD’in bölgedeki etkisinin ve küresel pandeminin ekonomik, sosyal ve siyasi yansımalarının, uluslararası ilişkilerde yeni dinamikler oluşturduğunu vurguladı.
Yeni Soğuk Savaş ve Küresel Rekabet
Amerika Birleşik Devletleri ve Çin arasında yükselen gerilimler, Namık Tan’a göre, adeta yeni bir soğuk savaş döneminin habercisi. Bu süreçte demokrasiler ile otoriter rejimler arasında, ayrıca yüksek teknoloji ve kıt kaynaklara erişim konusunda yaşanan rekabetlerin şiddetlendiğini belirtti.
Yakın Tarih Olaylarının Derin Etkileri
Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi ve İsrail-Filistin çatışmasındaki son gelişmeler, Tan’ın değindiği diğer önemli konulardı. İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’daki politikalarının bölgesel ve küresel düzeyde nasıl yankılandığına ve bu durumların uluslararası ilişkilere etkilerine dair çarpıcı yorumlar yaptı. Konuya ilişkin şu ifadeleri kullandı;
Burada durduğumuz yerden 360 derece ufuk çizgisini taradığımda ve bugünden geleceğe baktığımda derin biçimde kaygılıyım; ülkem ve yurttaşlarım için kaygılıyım, torunlarım için kaygılıyım. Mesleki birikimime dayanarak tarih bilinci ve ortak vatan, ortak gelecek tasavvuruyla konuşuyorum. Zira, dünyamız da bölgemiz de çok büyük bir altüst oluş döneminden geçiyor. Peş peşe gelen olağanüstü sınamalar bir yandan özgürlükçü demokrasiler üzerinde baskı yaratırken diğer yandan büyük nüfus hareketlerine ve küresel boyutta tıkanmalara yol açıyor.
Ülkemizin bu tehditlere açık bir konumda oluşuna ve uluslararası ortamda sergilediğimiz kötü performansa, benimsediğimiz hatalı tutumlara, yüzyılda bir gelen ama ıskaladığımız fırsatlara, bir türlü gerçekleştiremediğimiz atılımlara, tekrarladığımız hatalara baktıkça kaygılarımı artıyor. Bir kere daha tarihin yeni bir dönüm noktasına hazırlıksız yakalandığımızı, gözlerimizi bir türlü ufuk çizgisine çeviremediğimizi görüyorum. Devletler arası ortamda henüz “dün” denilebilecek bir tarihte IŞİD yangını hemen güney sınırlarımızın ötesinde parlayıp güçlükle söndürülebildi, IŞİD topraklarımızda da saldırılar düzenledi, katliamlar yaptı.
Ardından, küresel pandemi başladı, tedarik zincirleri kırıldı, Avrupa Çin’e olan üretim ve ticaret bağımlılığının farkına vardı. Hem Avrupa Birliğinde hem Amerika Birleşik Devletleri’nde ekonomide ve tarımda, özellikle gıda, ilaç ve mikroçipler gibi yüksek teknoloji gereçlerinin üretiminde kendi kendine yeterlilik yani otarsi yönelimi önem kazandı. Alttan alta gelişen Amerika Birleşik Devletleri-Çin gerilimi bu durumun üzerine bindi.
Adı konulmamış, ilan edilmemiş yeni bir soğuk savaş dönemine girildiği izlenimi doğru veya yanlış, zihinlere yerleşti. 20’nci yüzyılın soğuk savaşını andıran biçimde demokrasi ile otoriterliğin mücadelesi, ayrıca, kıt kaynaklara erişimde ve yüksek teknoloji alanında sert bir yarış başladı.
Rusya 2014’te Kırım’ı işgal ve ilhak ettiğinde uykularını bölmekten çekinenler, bu defa Rusya Ukrayna’ya saldırdığında karanlık bir sabaha uyandılar. Nükleer silahlara sahip, petrol ve gaz üreticisi, coğrafi olarak da Avrupa’nın uzantısı durumundaki bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi üyesi İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana görülmemiş bir ihlalde bulundu. Gazze halkını 2007’den bu yana âdeta rehin tutan Hamas’ın 7 Ekimde sivilleri de hedef aldığı ve Filistin davasına yarardan ziyade zarar getiren kitlesel intihar saldırısına İsrail’in verdiği orantısız askerî yanıt bugün soykırım boyutlarına ulaştı.
Ayrıca İsrail’in Batı Şeria’da bir Apartheid düzeni uyguladığı açıkça görüldü. Amerika Birleşik Devletleri liderliğindeki Batı’nın önceliği ise çatışmanın bölgeye yığılmasını önlemekle kısıtlı kaldı. İran nükleer gücünü tahkim etmek için adımlarını hızlandırdı, bölgede Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen’deki silahlı uzantıları üzerinden dolaylı saldırılarla hem Kızıldeniz’de bir darboğaz yaratmayı hem İsrail’e yanıt vermeyi denedi.