Kadınların Siyaset Sahnesindeki Mücadelesi: Engeller, Kazanımlar ve Göz Ardı Edilen Gerçekler
Muş Milletvekili Sümeyye Boz'un açıklamaları ışığında, Türkiye'de kadınların siyasetteki yerinin analizi. Eşitsizlik, kayyum politikaları ve kadın adayların azlığına dair çarpıcı gerçekler ve Kürt kadın mücadelesinin önemi.
Türkiye’deki kadınların siyaset sahnesindeki yerini ele alan bu derinlemesine haber makalemizde, Muş Milletvekili Sümeyye Boz’un gözlem ve açıklamaları mercek altına alınıyor. Kadınların erkeklere göre daha dezavantajlı olduğu bir dünya gerçeğiyle başlayan bu yolculuk, siyasetin dar koridorlarında kadınların karşılaştığı zorlukları ve engelleri gözler önüne seriyor.
Muş Milletvekili Sümeyye Boz, kadınların siyasete katılımının önündeki engellere dikkat çekiyor. Dünya ortalamalarına kıyasla Türkiye’de kadınların yerel yönetimler ve parlamentoda temsil oranlarının düşüklüğü, bu mücadelenin zorluğunu gözler önüne seriyor. Yerel yönetimlerde yüzde 36, parlamentoda ise yüzde 26 olan dünya ortalaması karşısında, Türkiye’de bu oranlar sırasıyla yüzde 11 ve yüzde 20. Ancak, bu oranların dahi Kürt siyasi hareketi ve Kürt kadın mücadelesinin bir ürünü olduğuna dikkat çekiliyor.
2019 yerel seçimlerine bakıldığında, 3.257 belediye başkan adayından sadece 652’sinin kadın olduğu gerçeği, siyasi alanda kadınlara yönelik engellerin boyutunu gösteriyor. İktidarın eşitsizliği giderme konusunda somut adımlar atmaktan ziyade, eşitsizliği daha da derinleştiren politikaları tercih ettiği belirtiliyor. Bu durum, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini daha da pekiştiren bir tahayyülün peşinde koşulduğunu gösteriyor.
Kadınların siyasetteki rolü ve eşitsizlik meselesi, deprem bölgesindeki temel sorunlarla birlikte ele alınıyor. Kadınların taleplerinin görülmediği ve isteklerinin yerine getirilmediği, bu durumun yaşamın her alanında örtük veya açık bir şekilde kendini gösterdiği vurgulanıyor. Kadınların giyiminden, yaşam tarzına, duygu ve düşüncelerine kadar her yönüyle görmezden gelinmesi ve duyulmazlığa itilmesi, siyasal alanda da kadınlara yönelik bir dışlama ve engelleme politikası olarak karşımıza çıkıyor.
Bu makalede, Muş Milletvekili Sümeyye Boz’un kadınların siyasetteki yerine dair vurguladığı engeller, mücadeleler ve kazanımlar, Türkiye’de kadınların siyaset sahnesinde nasıl bir yol kat ettiğini ve hangi zorluklarla karşı karşıya kaldığını detaylı bir şekilde ortaya koyuyor. Kadınların siyasetteki varlığı, sadece bir temsil meselesi olmaktan çıkıp, eşitlik ve adalet arayışının temel bir parçası haline geliyor. Bu mücadele, sadece kadınların değil, toplumun bütününün mücadelesi olarak önemini koruyor.
”Bugün hangi veriyi incelerseniz inceleyin, hangi istatistik sonucuna bakarsanız bakın sonucunda konu neye dair olursa olsun, hangi alana dair olursa olsun mutlaka içerisinde kadınların erkeklere göre daha dezavantajlı olduğuna dair bir sonuç ortaya çıkar, bununla karşılaşırız. Aynı zamanda, herhangi bir konuda ise kadınların erkeklerden -tırnak içinde- geride kaldığı, geride bırakıldığıyla karşı karşıya kalırız.
İktidar sadece eşitsizliği yönetmeyi ya da gidermeyi değil, kadınların siyasete katılımı yönünde de politika yürütmediği gibi yürütülen politikaların da önüne geçmekte, engellemekte. Her kürsüye çıktığımızda, yerel yönetimlerden bahsettiğimizde sarayın talimatıyla sömürge valileri gibi kayyum atanması ve kayyumların yapmış olduğu pratikler, kayyumların kadın kazanımlara yönelik saldırıları, seçme seçilme hakkının gasbı ve halk iradesinin gasbına değinmemiz de işte tam da bu meseleden kaynaklıdır.
Kadınların siyasete katılımının dünya ortalamasına baktığımızda, yerel yönetimlerde yüzde 36, parlamento düzeyinde ise yüzde 26 olduğunu görüyoruz ancak Türkiye’de yerel yönetimlerde yani belediye meclislerinde bu oranın yüzde 11, Parlamentoda ise yüzde 20 düzeyinde olduğunu görüyoruz. Ancak burada yüzde 20’ye yakın bir dolayda olmasının da bu artısının da sebebinin Kürt siyasi hareketinin, Kürt kadın mücadelesinin bir kazanımı olduğunu, bir siyasi geleneğinin ürünü olduğunu da hatırlatmakta fayda var. 2019 yerel seçimlerinde toplam 3.257 belediye başkan adayı vardı ve ancak bunların sadece 652’si kadın adaylardı.
Buradan baktığımızda bile, aslında bu politikaların ne kadar önünün kapatıldığını görebiliyoruz. Bunların hepsi bir rakam ve veri, gerçeklik verinin çok daha ötesinde, hissedilen eşitsizlik ise daha da ağır. Daha da vahim olan bir mesele var ki iktidarın eşitsizliği gidermeye dair, en azından görünürde bile, küçücük somut bir adım atmasını göremiyoruz, bu konuda da çok hevesli olmadığı ortada.
Bilakis, eşitsizliği derinleştiren politikaları devreye koyduğunu görüyoruz, toplumu belli bir tahayyüle doğru götürmeye çalıştığını da itiraflarından biliyoruz. Temsilî demokrasinin -temsilî düzeyde bile- temsil boyutunun bile tartışıldığı bugünde aslında bizim de tartışmamız gereken iki mesele var: Bunlardan biri, eşitsizlik; diğeri ise kadının siyasetteki rolü, tabii ki bu, Kürt siyasi hareketinden de bağımsız değerlendirilemez.
Deprem bölgesinde çok temel bir sorun vardı, sorumlular da genelde erkekler olduğu için kadınlar, kadınların taleplerinin görülmediğini, istediklerinin yerine getirilmediğine dair bir feryatta bulunuyorlardı, sitemde bulunuyorlar. Yani deprem bölgelerinde bu kadar çarpıcı bir şekilde görünen mesele aslında yaşamın her alanında kendini gerek örtük şekilde gerekse açık bir şekilde ortaya koyuyor.
Yani burada söylemek istediğimiz şey şu: Kadınların giydiği, yediği, yaşadığı, duyduğu, söylediği görülmüyor ya da görülmek istenmiyor, duyulmuyor ya da duyulmak istenmiyor. İşte, bu duyulmazlık ve bu görülmezlik üzerinden, aslında bir de siyasetsizlik cenderesine tabi tutulmaya çalışılıyoruz.