Merkez Bankası’nın Rekor Faiz Artışı Kararı: Erdoğan’ın U Dönüşü Neye İşaret Ediyor?
Türkiye ekonomisinde son dönemde yaşanan ilginç gelişmeleri mercek altına alan bu haber makalesi, Merkez Bankası’nın rekor faiz artışı kararının nedenlerini ve sonuçlarını analiz ediyor. Erdoğan’ın sözlerinden dönmesinin ve piyasalara güven vermeye çalışmasının arkasında yatan gerçekleri ortaya koyuyor.
Türkiye ekonomisinde son dönemde yaşanan ilginç gelişmeler, hem iç hem de dış piyasaların dikkatini çekiyor. Türkiye’nin rasyonel adımlar atmaya başlayıp normalleşmeye gideceği umutlarıyla sorular yöneltirken, Arap ülkelerini gezip para bulamayan ve Avrupa Birliği kapısını çalmaya başlayan Erdoğan, kısa vadede çarkları döndüremeyeceğini anlayınca sözünden geri döndü. “Ben iktidarda kaldığım sürece faiz kademeli olarak düşmeye devam edecek” diyen Erdoğan’ın baskısı altında olan Merkez Bankası, bugün politika faizini 750 puan artırarak %25 oranına çıkardığını duyurdu. Bu rekor oranda bir artış, daha önce görülmemiş bir hamle olarak yorumlandı. Peki, bu karar ne anlama geliyor ve Erdoğan’ın u dönüşü neye işaret ediyor?
Erdoğan Güven Vermeye Çalışıyor
Merkez Bankası’nın faiz artışı kararı, piyasalarda olumlu bir etki yarattı. Dolar/TL kuru 26 liranın altına gerilerken, Borsa İstanbul’da yükseliş görüldü. Faiz artışının enflasyonu düşürmeye ve ekonomiyi dengelemeye yardımcı olacağı beklentisi hakimdi. Ancak bu kararın arkasında yatan gerçekler çok daha karmaşıktı.
Erdoğan, bugüne kadar defalarca faizin enflasyonun sebebi olduğunu ve faizi düşürmek gerektiğini söylemişti. Hatta “Ben burada olduğum müddetçe yapmayacağım” dediği şeylerin tamamından döndüğü gibi, faiz artışından da döndü. Bu durum, Erdoğan’ın piyasalara güven vermeye çalıştığını gösteriyor. Zira Erdoğan, ekonomik krizin kendisine oy kaybettireceğinin farkında ve seçim öncesi popülist politikalarla ayakta kalmaya çalışıyor.
Merkez Bankası’nın Yetkinliği Tartışılıyor
Merkez Bankası’nın faiz artışı kararı, aynı zamanda Merkez Bankası’nın yetkinliği ve bağımsızlığı konusunda da soru işaretleri yaratıyor. Erdoğan, daha önce Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ı görevden alarak yerine Şahap Kavcıoğlu’nu getirmişti. Kavcıoğlu, Erdoğan’ın faiz politikasına yakın duran ve ekranlarda sık sık boy gösteren bir isimdi. Ancak Kavcıoğlu, Erdoğan’ın istediği gibi faizi düşüremedi ve hatta artırmak zorunda kaldı. Bu durum, Kavcıoğlu’nun Erdoğan’ın piyonu olmadığını ve Merkez Bankası’nın kendi kararlarını alabildiğini gösteriyor.
Ancak Merkez Bankası’nın yetkinliği sadece bağımsızlığıyla ilgili değil. Merkez Bankası, son dönemde iki tane yetkin yardımcısı atadı. Bu isimler, piyasaların kabul ettiği ve AKP çizgisinden gelmeyen kişilerdi. Ancak bu atamalar, Merkez Bankası’nın daha önce yaptığı hataları telafi edebileceği anlamına gelmiyor. Zira Merkez Bankası, Erdoğan’ın baskısı altında Hazine’deki döviz rezervlerini boşalttı ve kur cari mevduat uygulamasını başlattı. Bu uygulamalar, Türkiye’nin döviz sıkıntısını artırdı ve ekonomiyi daha da zora soktu. Bu nedenle, Merkez Bankası’nın faiz artışı kararı, yeterli ve geçerli bir adım olarak görülmüyor.
Erdoğan’ın U Dönüşleri Devam Edecek Mi?
Erdoğan’ın faiz artışından dönmesi, onun ekonomik gerçekleri gördüğünü ve deneme yanılma yöntemiyle hareket ettiğini düşündürüyor. Ancak bu durum, Erdoğan’ın ekonomiden anlamadığı anlamına gelmiyor. Erdoğan, tecrübeli bir devlet adamı olarak ekonomi 101 kitabında okutulan çok basit şeyleri hepimiz kadar iyi biliyor. Ancak Erdoğan, bunları bile bile yaptı. Çünkü Erdoğan, hukuku askıya aldığı, yargıyı saraya bağladığı, demokrasiyi bir oyuncak haline getirdiği ve parlamentoyu işlemez bir enstrümana çevirdiği gün ülkenin iflas edeceğini zaten biliyordu. Nereden mi biliyordu? Zaten öyle bir Türkiye’de devralmıştı. Askeri vesayet altında oyuncağı çevrilmiş bir Türkiye iflas etmişti.
Erdoğan, bunları bile bile yaptı. Çünkü kendisinin hukuka ve demokrasiye dönme ihtimali kalmadığı için şansını otoriter bir rejimle devam ettirip zorlayarak devam ettirdi. Ve kendisini başarılıymış gibi gösterebilmek için Avrupa Birliği’nin o muazzam etkisiyle 2005-2010 arası oluşan ekonomik başarıyı bozuk para gibi harcayarak kendisinin piyonu yapmayı tercih etti. Piyasalar altüst olmuş oldu.
Erdoğan’ın u dönüşleri, Türkiye’nin temel sorunlarını çözmeye yetmeyecek. Türkiye’nin gerçek anlamda normalleşmesi için hukukun üstünlüğünün sağlanması, yargının bağımsızlığının güvence altına alınması, demokrasinin işlerliğinin artırılması ve parlamentonun güçlendirilmesi gerekiyor. Aksi takdirde, Türkiye ekonomisi daha da kötüye gidecek ve Erdoğan’ın u dönüşleri de onu kurtaramayacak.
Türkiye’nin Alternatifleri Neler?
Türkiye ekonomisinde yaşanan kriz, sadece Erdoğan’ın yanlış politikalarının sonucu değil, aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası alanda izole edilmesinin de bir göstergesi. Erdoğan, Arap ülkelerini gezip para bulamayınca Avrupa Birliği kapısını çalmaya başladı. Ancak Avrupa Birliği, Türkiye’ye sadece ekonomik değil, siyasi ve insan hakları konusunda da reform yapmasını şart koşuyor. Erdoğan ise bu şartları kabul etmeye yanaşmıyor.
Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerini düzeltmesi, hem ekonomik hem de siyasi açıdan faydalı olacaktır. Zira Avrupa Birliği, Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı ve en önemli yatırımcısıdır. Ayrıca Avrupa Birliği, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve hukuk devleti ilkesine uyum sağlaması için de bir motivasyon kaynağıdır. Ancak Erdoğan, Avrupa Birliği ile ilişkilerini tamir etmek yerine, daha fazla gerilim yaratmayı tercih ediyor.
Türkiye’nin diğer bir alternatifi ise ABD ile ilişkilerini iyileştirmektir. ABD, Türkiye’nin NATO müttefiki ve stratejik ortağıdır. Ancak son yıllarda ABD ile Türkiye arasında birçok anlaşmazlık yaşandı. Bunların başında S-400 alımı, FETÖ sorunu, Suriye politikası ve Doğu Akdeniz krizi geliyor. ABD ile Türkiye arasında bir diyalog kurulması ve ortak çıkarlara dayalı bir işbirliği geliştirilmesi, hem bölgesel hem de küresel açıdan önemlidir. Ancak Erdoğan, ABD ile ilişkilerini düzeltmek için de samimi bir adım atmıyor.
Türkiye’nin son olarak Rusya ile ilişkilerini değerlendirmesi gerekiyor. Rusya, Türkiye’nin hem komşusu hem de rakibidir. Rusya ile Türkiye arasında enerji, ticaret ve savunma alanlarında işbirliği vardır. Ancak aynı zamanda Suriye, Libya ve Karabağ gibi bölgelerde çatışma riski de bulunmaktadır. Rusya ile Türkiye arasında bir denge kurulması ve çatışmadan kaçınılması, hem iki ülke hem de bölge için faydalı olacaktır. Ancak Erdoğan, Rusya ile ilişkilerini pragmatik bir şekilde yönetmek yerine, daha fazla bağımlılık yaratmakta ve taviz vermektedir.
Sonuç
Türkiye ekonomisinde yaşanan kriz, sadece ekonomik değil, siyasi ve diplomatik bir krizdir. Erdoğan’ın u dönüşleri, bu krizi çözmeye yetmeyecek. Türkiye’nin gerçek anlamda normalleşmesi için hukukun üstünlüğünün sağlanması, yargının bağımsızlığının güvence altına alınması, demokrasinin işlerliğinin artırılması ve parlamentonun güçlendirilmesi gerekiyor. Ayrıca Türkiye’nin uluslararası alanda izole olmaktan kurtulması ve Avrupa Birliği, ABD, Rusya gibi önemli aktörlerle ilişkilerini düzeltmesi gerekiyor. Türkiye’nin alternatifleri vardır, ancak bunları değerlendirmek için Erdoğan’ın u dönüşleri yeterli değildir. Türkiye’nin u dönüşüne ihtiyacı vardır.