Siyasi Operasyonlar ve Yargının İşleyişi Üzerine İstanbul Milletvekili Zeynel Emre’nin Açıklamaları
İstanbul Milletvekili Zeynel Emre, yargı sisteminin siyasi operasyonlar için kullanıldığına dair sert açıklamalarda bulundu. Emre, Abdullah Öcalan'ın dosyada sanık olmamasını eleştirerek, yargı süreçlerindeki çelişkilere dikkat çekti. Detaylar için makalemizi okuyun.
İstanbul Milletvekili Zeynel Emre, yargı sistemi ve siyasi operasyonlar konusundaki çarpıcı açıklamalarıyla gündeme oturdu. Emre, uzun yıllardır iktidarda olan partinin yargı üzerindeki etkilerini ve toplumu ikiye bölen davaları eleştirdi. İşte Emre’nin açıklamalarının detayları ve yargı sistemine yönelik eleştirileri…
Yargının Siyasi Operasyonlar İçin Kullanılması
Emre, iktidar partisinin çeyrek yüzyıldır iktidarda olduğunu ve bu süre zarfında yargı sisteminin sürekli olarak tartışma konusu olduğunu belirtti. Toplumu ikiye bölen davalar ve bu davaların ardından ortaya çıkan kumpas iddiaları, Emre’nin eleştirilerinin odak noktası oldu. Emre, dosyaları satır satır incelediğini ve bu dosyalardaki ana kurgunun Abdullah Öcalan’dan alınan talimatlarla sosyal medya paylaşımları ve demeçler üzerinden halkın sokağa çağrılması üzerine kurulu olduğunu söyledi.
Abdullah Öcalan Neden Sanık Değil?
Emre, yargı sürecinde en çok dikkat çeken noktalardan birinin Abdullah Öcalan’ın dosyada sanık olarak yer almaması olduğunu vurguladı. Bu durumu “yargının siyasi operasyon olarak kullanıldığının delillerinden biri” olarak nitelendirdi. Cezaevinde olmasının sanık olmasına engel olmadığını belirten Emre, bu konuda iktidarın çifte standardına dikkat çekti.
Yasin Börü ve Diğer Kurbanlar
Emre, kamuoyunda sıkça tartışılan Yasin Börü davasına da değindi. Börü’nün katilleri üzerinde durulurken, 40’a yakın ilde hayatını kaybeden, yaralanan ve maddi-manevi zarar gören vatandaşlar için bir hüküm kurulmadığını belirtti. Demokratik bir ülkede suçluların cezalandırılması gerektiğini vurgulayan Emre, bu konuda ciddi eksiklikler olduğunu ifade etti.
Ahmet Türk ve Çifte Standartlar
Ahmet Türk’ün davada sanık olarak yer almasını da eleştiren Emre, Türk’ün Abdullah Öcalan’a övgü nedeniyle 10 yıl ceza aldığını belirtti. Bu durumu doğru bulmadığını ifade eden Emre, aynı tarihlerde iktidar partisinin Öcalan ile ilgili olumlu açıklamalar yaptığını hatırlattı. 2012 yılında Tayyip Erdoğan’ın “PKK’yla görüşme talimatını bizzat ben verdim” ve AK PARTİ Milletvekili Galip Ensarioğlu’nun “Yerel yönetimlerin güçlendirildiği bir modele PKK seçime girsin ve seçilsin” açıklamalarını örnek gösterdi. Emre, bu tür çifte standartların yargı sisteminin güvenilirliğini zedelediğini söyledi.
”Yani neredeyse çeyrek yüzyıldır iktidarda olan bir parti var ve biz bu süre içerisinde sürekli yargıyı konuşuyoruz, toplu davaları konuşuyoruz, toplum bunun üzerinden ikiye bölünüyor -kim haklı, kim haksız- ve birçoğunun da kumpas olduğu sonra ortaya çıkıyor. İçinizde bu dosyaları okuyanlar var mı? Eminim vardır ama eminim en çok bağıran dosya hakkında aslında hiç bilgi sahibi olmayan.
Bakın, ben satır satır bu dosyayı da okudum tıpkı diğer dosyaları okuduğum gibi. Şimdi size bir iki tane soru soracağım, çok net: Değerli arkadaşlar, bu dosyadaki ana kurgu şunun üzerine kurulmuş, iddianamede “Abdullah Öcalan’dan aldıkları talimat üzerine sosyal medya paylaşımlarıyla, demeçlerle halk sokağa çağırıldı ve onlarca insanın ölümü, yaralanması, maddi, manevi zararlar ortaya çıktı, bundan ötürü bu insanlar cezalandırılmalıdır.” deniliyor değil mi? Burası net. Peki, değerli arkadaşlar, öyleyse Abdullah Öcalan niye bu dosyada sanık değil? Bakın, çok net bir soru soruyorum size.
Öyleyse Abdullah Öcalan niye bu dosyada sanık değil? Niye biliyor musunuz? Cezaevinde olması engel değil yani bunu da mı biz söyleyelim. Çünkü yargının bir siyasi operasyon olarak kullanıldığının onlarca delilinden biri. Bakın, size bir şey daha söyleyeceğim; bunun cevabını veremeyeceksiniz, biliyorum, bir şey daha söyleyeceğim:
Değerli arkadaşlar, bu dosyaya ilişkin kamuoyunca çok tartışma oldu ve bütün tartışmalarda “Yasin Börü’nün katilleri, katilleri…” dendi. Bakıyorsunuz, o, 40’a yakın ilde o kadar vatandaşımız hayatını kaybetti, yaralandı, postaneler yakıldı, okullar yakıldı; bunlara ilişkin kurulan bir hüküm yok. Demokratik bir ülkede ne olması lazım? Bütün bunları yapanların faillerinin cezalandırılması lazım. nerede? Suçun işlendiği yerde. Öyle değil mi?
Yani demokratik bir ülkede olması gereken bu değil midir? Peki, değerli arkadaşlar, bunu da geçtik. Mesela ben merak ettim, Ahmet Türk niye bu davada sanık? On yıl da ceza aldı. Niye, biliyor musunuz: İddianamede gerekçe olarak gösterdiği Abdullah Öcalan’a övgüsü… 2012’den başlayarak bazı tarihler vermiş, anı olarak da bunu koymuş.
Peki, değerli arkadaşlar -bu doğru bir şey değil, yaptığı yanlış tabii ki ben tasvip etmiyorum, çok yanlış ama- öte yandan şuna ne diyeceksiniz… Bakın, Tayyip Erdoğan 2012, aynı tarihlerde: “PKK’yla görüşme talimatını bizzat ben verdim.” 2012’de AK PARTİ Milletvekili Galip Ensarioğlu: “Yerel yönetimlerin güçlendirildiği bir modele PKK seçime girsin ve seçilsin, seçilerek gelsin.” 2013 Abdurrahim Boynukalın AK PARTİ Gençlik Kolları Başkanı “Şu anda binlerce Türk oğlu Türk Abdullah Öcalan’ın mesajıyla duygulanıyorsa artık gerçekten yeni bir dönem başlamış demektir.
Devam edelim: Yasin Aktay, Genel Başkan Yardımcısı: “Öcalan dünyanın geleceğini iyi okuyor.” Ya, devamını okumak istemiyorum ama bir mantık ortaya koyuyor. Ya, bir şey ya suçtur ya değildir. Suçsa “Buraya suç, buraya serbest.” olmaz. Madem bu olay suçtu, bütün bu gerçekleşenler de sorunlardı, hangi gerekçeyle aylar boyunca çözüm sürecine devam ettiniz ve Dolmabahçe Mutabakatı’nda o imzayı attınız?