Ülkü Ocakları adeta polis destekli resmi illegalite örgütü mü?
Ömer Zengin dün Halk TV’nin yayınına katılmak için evinden çıktıktan sonra bina önünde saldırıya uğradı. Ömer Zengin kim derseniz, Sinan Ateş’in en yakın arkadaşlarından biri. Kısa süre önce Sinan Ateş suikastını MHP Genel Başkan Yardımcıları İzzet Ulvi Yönter, Semih Yalçın ve Ülkü Ocakları Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’ın organize ettiğini açıklayan biri. Bu saldırının okuması şudur: Ülkü Ocakları mensupları devlet tarafından hala korunuyor. Zira öyle olmasa böyle bir şeye tevessül edemezlerdi. Defalarca söyledik, Ülkü Ocakları Devlet Bahçeli ile beraber iğdiş edilmiştir. Artık sadece Bahçeli’ye de değil, saraya da fedai ve milis konumunda. Bugün Ülkü Ocakları dendiğinde akla gelen maalesef mafya, çete, kaba kuvvet, sokak, uyuşturucu, torbacı, cinayet işletmektir.
Ülkü Ocakları adeta polis destekli resmi illegalite örgütüdür. Değilse dün akşam Ömer Zengin’e yapılan saldırının açıklaması nedir? Değilse Meral Akşener’in evinin kuşatılması, evinin basılması nedir? Değilse art arda onlarca kişiye yapılan malum saldırıların izahı nedir? Değilse Çağrı Ünel’i öldürtmek için Adana’dan Mersin’e ekipler gönderilmesinin manası nedir? Değilse Sinan Ateş’in Ankara’nın göbeğinde katledilişi nedir? Artık amalarla aptallar bilebiliyor, bu olanlar organize. Organizasyonda da devleti ve MHP’yi yönetenlerin haberdar olmaması mümkün değil. Bu itibarla bütün bu saldırılarda o kesimlerin hem vicdani hem de hukuk önünde sorumlulukları var. Böyle şeyler hukuk ve kanun devletlerinde değil, haydut devletlerde olur.
Olanlardan hareketle Türkiye maalesef bir süredir haydut devlet. Zira görevini layıkıyla yapan polisler, savcılar, hakimler yerlerinden ediliyor, sürgün ediliyor. İşte Sinan Ateş soruşturmasında olanlar ortada. Kurallar içinde araştırma yapan savcılar ardı ardına görevden el çektirildi. Mersin’de 11 kişinin saldırısına uğrayan Çağrı Ünel kendini savunması nefsi müdafaa görülmeyip 10 yıl 10 ay ceza verildi. Çünkü Milliyetçi Hareket Partisi öyle istiyordu. Türkiye’nin ne hale geldiğini resmeden sıcak bir veri daha aktarayım: kaynak İçişleri Bakanlığı. 1 Haziran 2023’ten 6 Mayıs 2024’e kadar yani sadece 11 ay içinde, bir yıl bile değil, 486 suç örgütüne 1281 operasyon yapılmış. Bu operasyonlarda 8910 kişi gözaltına alınmış, bunların 3.300’ü tutuklanırken, 1818 kişi de adli kontrol altına alınmış.
Tekrar ediyorum, bunlar devletin yaptığı resmi açıklamalar. Öyleyse soralım, 11 ay içinde operasyon yapılan 486 suç örgütü bir gece içinde gökten mi indi, yoktan mı var oldu? Değilse bu suç çetelerine yol veren, sesini çıkarmayan yine AKP iktidarı ve onun önceki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu değil mi? İktidar 486 suç çetesi operasyon yaptık diye övünürken aslında suçunu itiraf ediyor. Ayhan Bora Kaplan olayı AKP iktidarının çetelerle el ele olduğunun, el ele verdiğinin net somut belgesi. İktidarın aniden çark edip olayı kapatmak istemesi de mafyanın suçu beraber işledik, ya bizi de çıkarın ya sizi de yakarız tehditlerinin sonucu.
Evet, Ayan Bora Kaplan tehdit etti ve bu sebeple frene basıldı. Çünkü aksi halde Süleyman Soylu’yla saraya yakın bazı isimler hakkında bilgiler, belgeler ifşa edilecekti. Abartmıyorum, mafya ve çeteler iktidarı parmağında oynatıyor. Zira çok açıkları var. İktidarın yargı ve emniyet teşkilatı ise maalesef tarikat grupları ve Milliyetçi Hareket Partisi arasında adeta paylaşılmış durumda. Taraflar mensup oldukları şeyh ya da siyasi görüşe göre davranıyorlar, öyle hareket ediyorlar. Özetle her yer ve her şey gibi devletin bu iki temel kurumu da çürümüş, çökmüş durumdadır. Sarayın burada etkisi ve caydırıcılığı iktidar gücündedir. Tayyip Erdoğan’ın malum tek önceliği koltuğunu muhafaza etmek, iktidarını sürdürmek.
Tekrar Ülkü Ocakları ve Sinan Ateş olayına dönersek, Ayşe Ateş dün önemli bir bilgi aktardı ki belli, emniyet içindeki namuslular sızdırdı bu bilgiyi. Buna göre Sinan Ateş’i öldüren kiralık katil, esrar torbacısı Eray Özyağcı, Milliyetçi Hareket Partisi’ne kayıtlı resmi araçla Ankara’dan kaçırıldıktan sonra çok önemli bir ismin evinde bir ay muhafaza edilmiş. Kim o isim derseniz, Milliyetçi Hareket Partisi Bolu milletvekili İsmail Akgül. Ayşe Ateş’e verilen bilgiye göre esrarcı katili MHP milletvekili gizlemiş. Peki, bunun belgesi ne derseniz, polis cinayetten sonra MHP milletvekilinin Bolu’daki baba evini basmış, arama yapmış. Dahası MHP milletvekilinin babasının üstüne kayıtlı olan 14 AAY … plakalı aracı alıp Ankara’ya götürmüş ve parmak izi tespiti yapmış. Polis durduk yerde bunları yapmayacağına göre belli ki bir sebep, bir neden var.
Ama heyhat, bütün bunların zerresi yazılan iddianamede yoktur. Bunlara paralel olarak torbacı kiralık katilin MHP ve Ülkü Ocakları mensubu isimlerle cinayet sonrası Bolu girişindeki dinlenme tesislerinde buluştuğu da görüntülerle kanıtlı. Özetle, Sinan Ateş cinayetinin MHP ve Ülkü Ocakları’nın organizasyonu olduğu bir, üç, beş değil onlarca delille, belgeyle ortadadır. Devlet Bahçeli dün Ülkü Ocakları toplantısında 80’ine merdiven dayamış ak saçlı olgunluğu ile konuşmak yerine yine tehdit etti, yine tahrik etti, yine hakaret etti. Sinan Ateş’i ima ederek dedi ki, buldukları leşin etrafında akbaba gibi dolaşıyorlar. Oysa dediği o genç akademisyen Sinan Ateş’i Ülkü Ocakları Başkanı yapan kendisi.
Ülkücüler adına bir başka bühtan da istisnalar hariç büyük çoğunluğun MHP ile Ülkü Ocakları’nın ceberrutluğu ve tehditlerine susmaları, boyun eğmeleri. Maalesef pek çokları Sinan Ateş’in saygıdeğer eşi kadar yürekli değiller. Yazıklar olsun. Ondan sonra da ülkücülük, Türkçülük masalları. Hadi oradan be.